1960’lı yıllarda Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin hemen arkasında okulun öğrencilerine ait karma bir yurt vardı. Bir katında kızlar, bir katında oğlanlar kalıyordu. Yurdun kantinini ortak kullanıyorduk. Yemekhaneyi de. O yıllarda böyle karışık yurtlar da vardı, kız ve oğlanların ayrı olduğu yurtlar da.
O yurtta, sonraki yıllarda devletin önemli kademelerinde yöneticilik yapacak olan kadınlar ve erkekler kaldı. AK Parti’nin şu anki yöneticileri arasında da bu yurdun ve bu tür yurtların geçmişteki erkek sakinleri var elbette.
Şafak Pavey’in önergesi
CHP İstanbul Milletvekili Şafak Pavey, Meclis Başkanlığı’na verdiği bir önergeyle, bazı karma öğrenci yurtlarının (İstanbul’daki Kadırga ve Edirnekapı yurtları) kız ve erkek yurtları şeklinde ayrıştırılmasının nedenlerini sordu.
Pavey, Gençlik ve Spor Bakanı’nın açıklaması isteğiyle verdiği önergede, birbirini tanımadan yetişen cinslerin yetişkin olarak hayata atıldıklarında karşı cinsle sağlıklı olarak sosyalleşmeyeceğine dikkat çekti.
Yeni Akit, bu kez Şafak Pavey’i hedef aldı (Bu ‘yayın grubu’nun yöneticileri Başbakan’m ve Cumhurbaşkanı’nm gezilerinde en çok davet edilenler arasında yer aldıkları için yazdıkları anlamlı). “Terör saldırıları sürerken şu kadının kafayı taktığı şeye bak” havası içinde sürdürülen yayın (ve bu yayının sosyal medyadaki yankılarının ortaya koyduğu seviye) insanı huzursuz ediyor.
Bizim kuşağın çoğunluğu karma üniversite yurtlarında yetişti. Kızların ve erkeklerin aynı yurdu paylaşmaları, Pavey’in de dikkat çektiği gibi önemli bir sosyalleşme görevini yerine getiriyordu.
Anadolu’da kapalı çevrelerde büyümüş kızlar, oğlanlar bu yurtlarda, üniversite sıralarında, kantinlerde birbirlerini tanıyorlar, daha insani bir dünya için ortak bir kültür oluşturabiliyorlardı. Bir yurdun içinde kız ve erkeklerin katlara göre ayrılması; kendi ölçeğimizde çok ileri bir uygulama olmasına, bunun bile yok edilmek istenmesine rağmen gelişmiş ülke standartlarına göre yine de geri bir durumu yansıtıyordu.
Bir toplumun gücünün, bir demokrasinin sağlıklı işlemesinin, kültürel zenginliğin, toplumsal huzurun en önemli işaretlerinden birisi, kadınların sosyal hayattaki yeridir.
Günümüz kadınının taleplerini anlamak istemeyen bir bakış açısının, özellikle rekabet ve yarışma dünyasının ekonomik dinamiklerini kavraması imkânsızdır.
Kadınları eve kapatırsan…
Afganistan’da Taliban iktidarı döneminde yaşananları hepimiz biliyoruz. Kadınların okula gitmesi yasaklandı.
Hâlâ Taliban, bu okulları hedef alan saldırılar düzenliyor. Kadınların sokağa bile çıkmasından rahatsız olabilen mantık yapısı, gücünü koruyor. Kadın ve erkeğin birbirinden soyutlandığı toplumların çoğunda, yoksulluğun, terörün, şiddetin, kanın sonu gelmiyor. Bu noktada, ataerkil kültür ve şiddet arasındaki bağlantıyı uzun uzun açıklamaya gerek yok.
Zaten Taliban örneğine uzanmaya gerek yok. 100 yıl öncesine uzanalım. Türkiye’de ilk defa kadın memur çalıştıran devletin durumunu hatırlayalım. Kadın memurlar vekâletin bir odasında çalışıyordu, onlara verilecek evrak, kapılarının altından atılıyordu.
Tahmin edersiniz ki iş bitiminde çıkmak için kadınlar önce vekâletteki erkeklerin binayı terk etmesini beklemek zorundaydılar.
^ftllar. kadınların iş ve sosy^aşamdaki yerlerinin ne denli önemli olduğunu hepimize kavrattı.
Türkiye, kadınların sosyal hayattaki gücünün küçümsenemeyecek kadar önem kazandığı bir ülke.
Kadınları soyutlamaya yönelik uygulamalar toplumsal zenginliğimizi, dinamizmimizi kırabilir, ülkeyi birçok açıdan topallatabilir.
Bir toplumun özgürlük standardı, kadınlarının özgürlüğüyle ve toplumsal hayata katılımıyla doğru orantılıdır.