‘Hrant’ın en çok hak ettiği ‘şeffaf adaletin’ ondan esirgenmiş olması, katledilmesine olan öfkelerimizi hep canlı tuttu. Gerçeğin üstü açılsaydı, iyi niyetler derin kötülüklerle ziyan edilmeseydi; tam da onun anısına bağışlamaya ne kadar da hazırdık’
CHP İstanbul Milletvekili Şafak Pavey ölüm yıldönümünde Hrant Dink’i AKŞAM için yazdı
Tam altı yıl önce bugün Tahran’ın efsanevi hava kirliliği ile doğal sisinden daha da çok pus çökmüş bir gece yarısı, kredi kartı kullanılmamasından ötürü arkadaşlarından toplanmış ödünç paralarla Mahrabad Havaalanı’ndan İstanbul’a uçmuştum. İlk kez ne giyimimin rejim kurallarına uygun olması ne ofisteki masamda beni bekleyen yüzlerce mülteci dosyası umurumdaydı. Hayatım İstanbul’dan gelen karanlık bir telefonla değişmiş, zaman donmuş kalmıştı. Önemli olan her şey uçup gitmiş, yerini keskin bir acı almıştı.
HRANT’ı bir daha hiç göremeyecek olmanın az sonra içinden uyanacağım bir kabus olmasını diliyordum.
DAHA iki hafta önce aynı havaalanından, aynı puslu gece yarısında Hrant’ı İstanbul’a uğurlamamış mıydım? Gelecek ay, Agos’ta buluşup Sarkis’e sataşmak üzere sözleşmemiş miydik?
ZAMANIN donduğu andan buraya kadar altı kocaman yıl geçti. Yürek ağrısının çoktan dinmesi, içimdeki derin öfkenin adil bir hukukla sakinleştirilip, ölünceye kadar yanımda taşıyacağım giderilmesi imkansız bir hasrete dönüşmesi gerekmiyor muydu? Ama öyle olmadı… Yüreğimdeki ağrı kalıcı, hasretse sakinleştirilmemiş bir öfkeyle gölgeli…
BU NASIL DERİN BİR KÖRLÜK
HRANT’ın en çok hak ettiği ‘şeffaf adaletin’ ondan esirgenmiş olması, katledilmesine olan öfkelerimizi hep canlı tuttu. Oysa gerçeğin üstü açılsaydı, iyi niyetler derin kötülüklerle ziyan edilmeseydi; tam da onun anısına bağışlamaya ne kadar da hazırdık. Oysa masal babam, yüreğimin kaldırımında hala öylece uzanmış yatıyor…
KARİN’İN sesi kulaklarımda… ‘Silinen telefon görüşmeleri, karartılan deliller, gizlenen bilgiler, imha edilen raporlar, başlatılmayan ya da kapatılan soruşturmalar, zamanaşımından aklanan istihbarat memurları birbirini izledi.”
YILLAR öncesinden her harfi ürküten bir konuşma hatırlıyorum. ‘İfade özgürlüğü suistimal edilmemeli. 301 gibi maddeler esasında ifade özgürlüğünü koruyor. Eğer bu gibi maddeler olmasaydı ulusun aleyhinde konuşanlar vurulurdu.’
BU nasıl derin körlüktür? Senin gibi olmayanı vurmamak için onu katletmeye giden yolun kaldırım taşlarını döşeyen 301’leri savunmak… Bu nasıl bir insanlık uzlaşmasıdır? Benim için anlamak hiç mümkün olmadı…
VAZGEÇİLMEZ SERVET
YİNE bir 19 Ocak ve kederle gerideki karanlık günlere dönüp bakıyorum. 301 bir dehşetengiz bir lincin sinsi başlangıcı olarak kullanılmasaydı, Hrant’ın ne vazgeçilmez bir servetimiz olduğunu onu kaybettikten sonra değil, yaşarken anlama yeteneğimiz olsaydı, bugün neşeli bir telefonla işleri güçleri, öğlene ne yiyeceğimizi konuşsaydık, küçük mutluluklarımızı biriktirseydik… Hrant yine takılsaydı Rakel’in mizahı reddeden yalın dürüstlüğüne, annemin kilolarına. Hepimizi bütün fırsatçılıklara karşı korusaydı yine engin şefkatiyle…
1997 yılının paskalyasında penceremden süzülen güneş pırıl pırıldı ve bana henüz uyanan ilkbaharı müjdeliyordu. Aylardır yattığım yatakta artık yavaşça doğrulur hale gelmiştim. Ancak yine de çalan kapıyı ben açamamıştım. Rakel içinde rengarenk boyanmış yumurtalar ve (benim ona hafif tatlı olduğu için yemediğimi asla söylemediğim) paskalya çörekleri olan kocaman sepetiyle karşımdaydı. Ardında dev gülümseyişiyle Hrant kızdırmaya çalışıyordu beni… ‘İnsan patronunun karşısında tembel tembel yatar mı hiç? İşten kovulacaksın?’ Oysa daha Agos’ta yazmaya başlamamıştım bile. Sera her zamanki gibi en sessizimiz, Bayzar en ağırbaşlımızdı. Onlar bile direnemeyip güldüler. Ben hiç unutmam o masalımsı bahar sabahını… Henüz başlamadığım işimden kovulmakla tehdit edilip, ayağa kalkmamdaki en büyük telaşı yaratan o şahane kışkırtıcı günü…
Ermeni olmak hala zor zanaat bu ülkede
TÜRKİYE’de Ermeni olmak hala zor zanaattır ama Hrant’tan bize bu zor zanaatı muazzam kederinden yaratılmış kocaman bir ümitle güçlendiren eşsiz bir miras kaldı… HER ulusun, bütün insanlığın geçmişinde olduğu kadar asil sayfaları ve kara sayfaları vardır. İnsanlık kadar derin kötülüklerin ortağı, insanlık kadar masumiyetin ülkesiyiz. İçinden geçtiğimiz çağda ulus olarak derin kötülükleri engin iyiliklerle değiştirmek için önümüzde çok değerli fırsatlar duruyor. Bu fırsatlar büyük toplumsal kederlerle inşa edildi. Geleceğimiz kendi ellerimizde… Hrant’tan devraldığımız insan onurunun eşit ve her şeyden daha değerli olduğunu düşünenlerin seslerini güçlü tutmaları gereken zamanı boşa harcamamak ellerimizde.
HRANT’IN katledilişinden samimi ve gerçek bir acı duyduğumuzu yeryüzüne göstermek için, kendimizi değiştirmek için ev ödevimizdir bu… Hrant’ı hak ettiği gibi hatırlamak için…
Bana gelince ben onu hiç hatırlayamıyorum, çünkü bir an
bile unutmadım…