Sokoloffun muhteşem You Are My Son’ çabşması, bana tarihimizin hazin ve gururlu bir parçasını hatırlattı. Yüzyıl önce bu topraklarda hayatlarım kaybetmiş Anzak gençleri için, onlarla savaşan Atamız, “Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlannızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarım verdikten soma artık bizim evlatlarımız olmuşlardır” (1934) diyerek, savaşın kederli mirasçılarının kalbini kazanmış, sonsuz barışın ilk tuğlasını koymuştu.
9 milyon insan öldü
Birkaç gün içinde, bu kanlı dünya savaşının bitişini anıyor olacağız. Büyük savaş yüzyıllık bir barışın ardından başlamıştı. Bölgesel gerilimlere rağmen savaştan önceki yıllar, aslında Avrupa’da pek çok açıdan barış ve refah dönemiydi. 1914’ün başlarında hiç kimse dünyanın birkaç ay içinde büyük bir savaşa sürükleneceğini tahmin edemezdi. 70 milyon insan, tarihin en büyük savaşlarından biri için seferber edildi. Savaşı kendileri için bir büyüklük görenler, milyonlarca insana getireceği güçlük ve sefalete hiç aldırmadılar. 9 milyon insan hayatını kaybetti. Bu savaş dünya tarihindeki en çok zayiat verilen beşinci savaş olmuş ve savaşa katılan devletlerde birçok politik değişikliğe ve devrimlere yol açmıştır. Ve en trajik olanı; kazananı yoktur. Ticaret yolları için, yüzlerce yıl Osmanlı imparatorluğunu istila etmeyi planlayan Rusya çökmüş ve İstanbul’a egemen olmak isteyen Rus subayları, bu şehrin kederli sığınmacıları olmuşlardır.
Savaşçı sivil ayrımı
Bu büyük maliyetten ötürü, çeyrek yüzyıl sonra yeniden bir dünya savaşının geleceğini de sanırım çok az kimse öngörmüştür. O savaş da, korkunç insanlık bedelleriyle sona erdi ama insanlığın birbirini öldürmek için yeni yollar düşünme kapasitesi hiç eksilmedi. Üstelik savaşçı ve sivil arasındaki ayrım son derece bulanıklaştı. Yanı başımızda olup bitenlerden hiç söz etmek istemiyorum. Hepinizin kaygıyla ve acıyla takip ettiğinizi biliyorum.
İnsan; fikir, inanç ve kültürel kimlik için çatışmaya giriyor. Doğada bunun bir benzeri daha yok. Her canlı hayatta kalmak için birbirini öldürüyor ama sadece insanlar birbirlerini “değer” uğruna öldürüyor. Şeref, onur, din, mezhep ve etnik farklılıklar savaşların ateşleyicileri.. İnsan, kendisini ‘ait olduğu topluluğun ayrılmaz bir parçası’ sayıyor ve kendi grubundan olmayanları yok etme fikriyle, aidiyetine sadakat sunuyor. Barışla, toplumsal güvenin çok yalan ilişkisi var. Barışa oturan taraflar arasında güven kurulamadığında (ki en zoru bu), banş yeni bir çatışma olarak sürüyor. Oysa içtenlikle ararsak; bansın nasıl oluşturulabileceğine dair reçeteler önümüzde. Yolsuzluğun azalması, eğitimin kalitesi ve oranı, refah düzeyi ve barış sürecinin şeffaf ve güvenilir yürütülmesi, barışı gerçek kılıyor.
Mazlumdan doğan zalim
Barışın anahtarı, karşılıklı empati hissinde, kendini karşısındakinin yerine koyabilme kabiliyetinde… Karşılıklı kelimesinin altını çizmek istiyorum. Çünkü empati tek yanlı olduğunda, aşağılanma haline dönüşüyor. Böylece çatışmayı çözmek yerine çatışmanın bizzat nedeni olabiliyor. Barış anahtannın kapılan açması için, tarafları temsil eden liderlerin eşit onurla algılanması gerekiyor. Çünkü çatışmalarda en şiddetli öfke, bir tarafın diğerini aşağıladığı fikrinden güçleniyor.
Düşmanlar arasında, empati seviyesi kimin daha güçlü olduğuna göre de değişiyor. Daha güçlü olan taraf, zayıflara karşı daha çok empati duyuyor. Buna karşılık, bastırılmış olanlar, güçlülerin acılarını anlamakta zorlanıyor. Ezildiklerini düşünenler empatiye daha dirençli oluyorlar. Mazlumdan doğan zalim, en ürkütücü olabiliyor. Karşı tarafın değişebileceğine inanıldığında, barış ihtimali çok yükseliyor. Kutsal değerlerin düşman tarafından tanınması ya da özür dileme uzlaşmaya götürüyor. Başlangıç için samimi bir saygı ve gerçek tevazu bile yeterli gelebiliyor.
Bunlan bildiğimize göre, ‘banş çabalan neden bu kadar başansız,’ diye sormalıyız. Çünkü banş için çalışmak sanılanın aksine son derece güç. Barışa çaba koyanlar, soğuk bir gölge tarafından izlendiklerini düşünüyorlar. Çünkü önyargılar ve kin, çatışmaya son vermek isteyene yöneliyor. Bu nedenle banş için kollarını sıvayanların cesur, yaratıcı ve şeffaf olmaları şart. Barışa karşı en güçlü taarruz, önyargılar ve komplo teorileri… Cesaret ve şeffaflık, önyargı ve komplo teorilerine karşı panzehir görevi üstleniyor.
Barış için iyi örnekler
Her barış çabası, bireyin, topluluğun, ulusun haklarını kaybedeceği duygusu yaratıyor. Toplumlar kendilerine ait olduğuna inandıklarını, başkası ile bölüşmek fikrinden hoşlanmıyorlar.
Ancak barış, ‘ne pahasına olursa olsun,” mantığıyla yapılamıyor. Kültürel olarak sağlam zemine dayanması ve içinde yeni çatışma tehlikesi taşımaması gerekiyor. Barış için iyi örnekler, iyi semboller ve iyi kişiler büyük etki yaratabiliyorlar. Mesela Gandhi her zaman ilham vermektedir. Şiddet içermeyen bir direnişi başarmıştır.
Sokoloff un paylaştığı ‘Noel Ağaçları Projesi’, bunun çarpıcı bir örneğidir. Barışın kolay olmadığını rakamlardan, dünyanın üstünde durduğu etnik, dini, kültürel fay hatlarından anlayabiliyorum. Ancak bu beni hayaller kurmaktan alıkoymuyor. Çünkü bizi barışa sadece hayallerimiz taşıyabilir. Gerçek ve kültürel olarak yerleşmiş barış, yaşadığımız yeri yaşanmaya değer kılar, çocuklar için daha iyi bir hayat sunar.
Tükenen doğa kaynakları
Evrensel ahlaka katılmak, insanlık hakkında neyin en iyi olduğunu hatırlatmak, herkesin kullanacağı ahlaki bir pusula haline dönüşebilir… Küresel ahlak bizi küresel hukuka taşır. Adil bir hukuk da huzurlu bir barışa… Nükleer enerji tarafından üretilen, rüzgarımıza, suyumuza, toprağımıza işleyen ölümcül zehirler, doğmamış kuşaklarımızdan çalınmış doğa hakları, su ve gıda yoksulluğu, yeni savaşların habercisi… Barış için, gittikçe tükenen doğa kaynakları ve bir balon gibi şişen nüfus arasındaki dengeyi acilen kurmak zorundayız.
Bu nedenle; Sokoloff ve benzerlerinin liderliğini yaptığı ‘Ecobags’ gibi ekolojik projelere ihtiyacımız her zamankinden daha fazla. Silahlara ayırdığımız paraları cehalet, yoksulluk ve hastalıkla mücadele için ayırdığımızda; yaratıcılığımızı, kültürlerimizdeki şiddet kodlannı dönüştürmek için kullandığımızda insanlık için daha iyi şeyler yapabileceğiz. Sözcükler büyülüdür. Bazen tek bir sloganla her şeyi değiştirebiliriz. Eşine şiddet uygulayan birine, bir zamanlar onu ne kadar sevdiğini hatırlattığımızda ne kadar çok şey değiştirilebilir.
Tanrı adına öldürüp, banşmak ilk değil ama son olması için hala bir şansımız var. Irk adına öldürüp banşmak ilk değil ama son olması için hala bir şansımız var. Savaş ortak acılarsa, banş ortak mutluluk vaat ediyor. Reddetmek için deli olmamız gerek!
Hepimiz geçiciyiz
Hepimiz bu küçük gezegenin sakinleriyiz, dünyanın neresinde olursak olalım temelde aynı insanız. Hepimiz mutluluğu arıyor ve acılarımızdan kurtulmak istiyoruz. Aynı ihtiyaçlar ve aynı kaygıları taşıyoruz. En önemlisi hepimiz geçiciyiz. Siyasetçi çoğu zaman en iyi projesi için bile halkı ikna edemeyebiliyor. Ama reklamcılar bizi; dünyanın en kötü malının, en mükemmel mal olduğuna ikna edebildiklerine göre, sanırım barış görüşmeleri koltuklarımızı reklamcılara bırakmak iyi olacak…
söz söylemek isteyenlere açık bir platform. Kadın cinayetlerinden siyasi değerlendirmelere, iklim değişiminden sinemaya, kent sorunlarından nükleere, çevre sorunlarından popüler kültür eleştirisine, Ortadoğu politikalarından dünya siyasetine, işçi sorunlarından sağlığa, insan haklarından çocuk haklarına, hasta haklarından eğitim sistemine, yargı sorunundan Kürt sorununun çözümüne kadar hayatı ilgilendiren her konudaki yazılarınızı, 6 bin karakteri geçmemek kaydıyla gönderebilirsiniz.
Şafak PAVEY
CHP İstanbul Milletvekili