“Partilerde demokrasi olmaz, meritokrasi olur” diyen Şafak Pavey, kürtaj tartışmalarını ise, “hükümetin sosyal özgürlüklerin kontrolü üstünde gücünü test etmesi” olarak nitelendirdi.
Röportaj. Meryem Özel – Taraf GazetesiBir süre önce ABD Dışişleri Bakanının elinden Uluslararası Cesur Kadınlar Ödülü’nü aldığında Türkiye, Şafak Pavey’in cesaretinin farkına bir kez daha vardı. Yıllarca çalıştığı Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiserliği’ndeki görevini bırakıp CHP’de siyaset yapmak için ülkesine dönen bu cesur ve genç kadın, Türkiye’deki siyasi yapıya, CHP içindeki değişime ve kürtaj tartışmalarıyla ilgili görüşlerini Taraf ile paylaştı.
“Ben ülkemi dünyaya, dünyayı da ülkeme getirmeye geldim” demiştiniz. Ne umdunuz, ne buldunuz ya da umduğunuzu buldunuz mu?
Ülkeme dönmeden önce en güvendiğim dostlarım, bana çok hata ettiğimi, Türkiye’de siyasi ahlakın şeffaf olmadığını, her türlü saldırının kaypak ve ikiyüzlü bir anlayışla yürütüldüğünü söylemişlerdi. Onlara, ‘Şeffaf ve ilkeler düzeyinde politika yapınca ikiyüzlü saldırıların ne önemi olabilir ki’ sorusunu sormuştum. Cevabımı yeni yeni alıyorum. Hem de düşük bir ahlaki seviye ile.
Siyasi ahlaktan kastınız nedir?
Ben yüksek ahlaktan şeffaflığı, insan haysiyetine saygı göstermeyi ve politik sadakati anlıyorum. Eğer bu halka hizmet edeceğimize dair kendimize söz vermişsek bunun yolu ahlaki siyasetten geçer.
BM’deki görevinizi özlüyor musunuz?
Hızlı çözümü çok özlüyorum. Çünkü ben denge gözeten bir siyasetçiden çok çözüm uygulayan bir aktivistim. Biz BM’de tamamen uzlaşma üstüne eğitiliyoruz. Uzlaşma, mağdur olanın lehine, daha güçlü olanın iki adım çekilmesi demek. Bizde ise güç, şımarıklık ve küstahlık üstüne kurulu bir yapı var. Garip bir durum.. Empati adeta bir zayıflık ya da art niyet gibi algılanıyor. Dreyfus davası örneği çok kullanılıyor ama Emile Zola olmak isteyenler linç ediliyor. Zaten çok az insan Zola olmaya cesaret edebiliyor. Bakınız Fazıl Say.
Kürtaj tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Kürtaj tartışması bence gündem değiştirme meselesi değil. Başbakanın güce tapan toplum atmosferinde gündem değiştirmeye ihtiyacı yok. Kürtaj bence üç dinamiği birden işleyen bir tartışma. Hükümetin sosyal özgürlüklerin kontrolu üstünde kendi gücünü test etmesi. Sünni katılığa tek engel olarak kalan kadın meselesini yeniden dizayn etmek arzusu. Son yıllardaki uygulamalardan endişelenen batı dünyasına, onlardaki muhafazakârlıkla eş bir muhafazakârlık anlayışı taşıdığını gösterme cabası. Ancak orada unuttuğu önemli bir ayrıntı var. Batı dünyasında muhafazakârlar sosyal özgürlüklere dokunmaya cesaret bile edemezler. Ayrıca Avrupa muhafazakârlıkları diğer partilerle ABD’de olduğu gibi din üstünden değil gelenek üstünden ayrışırlar.
CHP’nin, Türkiye’nin meselelerine yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?
Benim tanıdığım bütün CHP milletvekilleri akıl almaz bir tempoda çalışıyorlar. Bunun bir türlü fark edilmemesinin nedeni bence, geçmişten devralınan yüklerin bu çalışmaların önünü kapatması. Bu kadar dinamikleri değişmiş bir toplum yapısında CHP’yi hâlâ atadan kalma yollarla hırpalamak büyük haksızlık. Her sabah yakılmış ya da yıkılmış cami vaazı ile uyandığınızda,nyakılmış, imara açılmış cem evi ya da kilise ya da sinagogları söylemek çatışmayı keskinleştireceği için susuyorsunuz. Toplumun selameti için susuyorsunuz. Yangına benzin dökmemek için susuyorsunuz. Ama umudu kalmamış olanlar da bu susmayı kötü muhalefet olarak algılıyorlar.
CHP’nin darbecilerin partisi olduğuna dair bir algı var…
Bu bir mitoloji. Burada karışıklık, CHP’nin sahibi gibi davrananlarla, CHP’ye oy verenler arasındaki büyük uçurumdan doğuyor. Askerlerin kurduğu bu ülkede CHP askerlerin kontrol etmek istediği parti olarak görünebilir ama aynı zamanda askerlerin fişlediklerinin de, tutukladıklarının da partisidir. Kuruluşun CHP’si ile bugünün CHP’sinin seçmen profili, iktidar gücü, sivil toplumdaki konumu çok farklı. Bu farkları tanımlamadan,’CHP başımızın belası’ tanımı illüzyonist yanılmadır.
CHP’de bir dönüşümden mi söz ediyorsunuz?
İslamcıların değişim yolculuğuna büyük bir sempati ile bakıp CHP’nin değişim mücadelesine duydukları nefreti önyargılı buluyorum. Daha ilk günden Sayın Kılıçdaroğlu bana inandığım değerlere uygun hareket etmem konusunda muazzam bir kredi açtı. Türk siyasi yapısına bakınca bizdeki özgürlük oldukça lüks bir imtiyaz bence.
Parti içinde gereğinden fazla demokrasi mi var?
Karşımızda, bulundukları statüye başbakan sayesinde sahip olmuş, kendi başlarına hayata tutunma serüvenleri pek değer görmemiş iktidar partisi milletvekilleri grubu var. Bizde ise sonsuz özgürlük var. Her ikisini de yanlış buluyorum.Ancak CHP deki bu bitmeyen kurultaylar, kısır örgütlenme modeli de çok eskimiş geliyor bana. Partilerde demokrasi olmaz. Toplumlar da olur. Partilerde meritokrasi olur. Partinin ilkelerine inananlar arasında bunu en iyi temsil edecekler daha etkili yerlerde olurlar. Bir parti genel başkanını seçmişse, seçenlerin onun prensiplerine saygı göstermesi gerekir. Ve bu prensipler etrafında çalışılır. Eğer bu genel başkana inanmıyorsa kenara çekilir ve seçimleri bekler. Bizde meritokrasi anlaşılmış bir kavram değil. Ancak modern siyasi örgütlenmelerde meritokrasi çok değerlidir. Toplumda iltifat ve alkışlar güçlüye gidince meritokrasiye yer kalmıyor.
“Aktif vatandaş olmaya geldim” demiştiniz. Aktif misiniz?
Milletvekili yemini ettiğim temmuz 2011’den bu güne kadar ekvatoru 6 kez dönecek, Edirne’den Ardahan’a kadar 112 kere, Sinop’tan Anamur’a kadar 157 kere gidecek kadar yol yapmışım yurtiçi ve yurtdışı. Ortalama günlük 550 kilometre ediyor. Bu tablo aktif vatandaşlık için son derece çaba sarf ettiğimi gösteriyor. Ama siyasetçi olarak başardınız mı diye soruyorsanız, kesinlikle hayır. Bizim parlamento yapısında muhalefet milletvekili olmak hiçbir şey olmakla eşanlamlı..
*Geçtiğimiz günlerde, ABD Dışişleri Bakanlığı “Uluslararası Cesur Kadınlar” ödülünü aldınız. O kadar cesur musunuz?
Aslında cesur ve korkak yanlarım içimde daima mücadele eder. Kimi zaman çok cesur olduğumu kimi zaman çok korkak olduğumu düşünüyorum. Kendi imkânlarımla halledeceğim meselelerde çok cesur olduğumu düşünüyorum. Yapılamaz denilen şeyleri, çaba ve emek gerektiren şeyleri yapmaktan hoşlanırım. Ama insan haysiyetine yönelik hakaret ve aşağılamalarla baş etmeyi bilmem. Çok ürkerim. Ayrıca benden ötürü başkalarının sorumlu tutulacağı alanlarda hata
yapmaktan da çok korkarım.