“Her türlü aşağılamaya karşı kendimi şeffafça ortaya koydum”

19 yaşındayken bir kolunu ve bacağını kaybeden milletvekili Şafak Pavey “Ben hep toplumda bizlerin de var olduğuna alıştırmak için ortada oldum. Dergilerde mankenlik yapmaktan çekinmedim. Her türlü aşağılamaya karşı kendimi şeffafça ortaya koydum” diyor.
“Her türlü aşağılamaya karşı kendimi şeffafça ortaya koydum”
Şafak Pavey ile Kadıköy’de “Yaşamda Kadın” panelindeki konuşmasından hemen sonra buluşuyoruz. Yüzünde, kalbinin iyi niyet ışığını saçan bir gülümseme var. Panel sonunda kadınlar Pavey ile konuşmak istiyor. Yoğun bir programdan çıkmış, yorgun ama hiçbirini kırmıyor. Tek tek dinliyor. Gerçek bir milletvekili diyorum içimden. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ndeki yönetici görevinden ayrılarak CHP İstanbul Milletvekili olan Şafak Pavey, uluslararası kamuoyunda da insan hakları, insani yardım ve küresel barış konusundaki çalışmalarıyla tanınıyor. Dünyanın pek çok ülkesinde bulunan Pavey engel tanımayan insanlardan.
19 yaşında geçirdiği bir kaza sonucu sol kolunu ve bacağını kaybeden Pavey’in yaşamı, engellilere koyulan bariyerlerin ne kadar yanlış olduğunu da ispatlar nitelikte.

 Bir kaza sonucu sol kolunuzu ve bacağınızı kaybettiniz…

1996 yılında, 19 yaşında Zürih’te Güzel Sanatlar öğrencisiydim. Tedavi için Cenevre’ye gidecek olan, hareket etmekte zorlanan kanser hastası bir arkadaşımı Zürih trenine bindirirken raylara düştüm. Üstümden ana trene bağlı olan posta katarı geçti.

 İlk tepkiniz ne oldu?

Kolum ve bacağım parçalandığında garip bir şey ama bilincimi yitirmemiştim. Doktor başıma geldiğinde kolumu kurtarıp kurtaramayacağını sordum. “Yapamam” dedi. “O zaman bacağımı kurtar” dediğimi hatırlıyorum. Gerisi yok.

“Ailem kaza sonrası mizahi bir ortam yaratarak yardım etti”

Bir anda bambaşka bir hayata gözlerinizi açtınız. Ve siz hayata küsmeyip yaşamayı seçtiniz…

Hastane öyle kısa olmadı. Çok uzun kaldım. Yedi ay içinde 20 ameliyat geçirdim. Bundan sonra ne yapabilirim diye düşündüğümü hatırlıyorum hep. Mesela bisiklete binemeyeceğimi anlamıştım ama hâlâ resim yapmaya devam edebiliyor olmam değerliydi. Kendi kendime, “her şeyi yapman da gerekmiyor zaten” diye telkinde bulunduğumu hatırlıyorum.

 Bütün bu sürecin sonunda “engellinin sınırları vardır” yaklaşımını hissettiniz mi?

Ben bu kazayı son derece iyi düzenlenmiş, dünyanın en modern şehirlerinden birinde geçirdim. Dolayısıyla, engelli bariyerlerine kazadan hemen sonra takıldığımı söylemek haksızlık olur ama daha sonra İstanbul’a bir tekerlekli sandalye kullanıcısı olarak döndüğümde gerçekten şehirde varlığımızın istenmediğini inanılmaz zorluklarla, savaşarak öğrendim.

 Aileniz nasıl karşıladı?

Bizim ailede ağrı eşiği yüksektir. Bundan ötürü beni daha pozitif tutmak için gözyaşı dökmediler. Oldukça mizahi bir ortam yarattıklarını, kazaya ilişkin ayrıntılarla beni eğlendirmeye çalıştıklarını biliyorum.

 Aktif görevlerinizde de sizi desteklediler mi?

Bir örnek vereyim. Irak krizi çıkmış. Ben görevdeyim. En üst amirim Irak’a gidemeyeceğimi söyledi. “Zaten kendi protezlerin 20 kilo, bir de 35 kilo çelik yelek teçhizat olmaz, seni gönderemeyiz” dedi. Ben de “Ama Irak’ta görev yapmazsam ailem beni öldürür” dedim. Yüzüme nasıl şaşkınlıkla baktığını anlatmama imkan yok. “Hayatta çocuğunun savaş bölgesine gitmesini isteyen bir aile ile ilk kez karşılaşıyorum” dedi.

“Bu engelli, ne işi var sokakta?” algısı var

 Siz Afganisatan’ın köylerine kadar gitmiş bir engelli olarak engellileri evlerine hapsedenlere ne söylemek istersiniz?

Bu konuda çok dikkatli davranmalıyız. Aile açısından engelliyi dışarı çıkarmak bir kabusa dönüyorsa aileyi suçlamak çok haksızlık olur. Toplum olarak engellileri eve hapsetmek, empati zayıflığı demek! “Bu engelli, ne işi var sokakta?” algısı çok yanlış.

 Sizi koruması gereken bir yetkili bile başınıza bir şey geldiğinde “O saatte sakat bir kadın olarak dışarıda ne yapıyordun?” diyebiliyor. Bu size ne hissettiriyor?

Toplumun büyük çoğunluğunun sakat bir kadının gece sokakta dolaşmasını doğru bulmadığını düşünüyorum ama toplumun beni sıkıştırmaya çalıştığı kalıba da girmiyorum.

 Sizce cesur bir kadın mısınız?

Bence cesaretle korkaklık el ele yürür. Bilmeden birini kırmaktan, incitmekten fobik düzeyde korkarım. Fiziki şartlar beni hiç ürkütmez. Cesaretle korkaklık arası bir yerdeyim diyelim.

 Türkiye’deki engellilerin sizce en temel sorunları nedir?

Engelli eğitimi ve istihdamı bence en ağır yaramız. Özel eğitimde dünya gerilerindeyiz, engelli istihdamı konusunda, kulağımdan çığlıkları asla silemiyorum. Artık engellilerin içinde bulunduğu yasal ve sosyal platform o kadar can yakıcı ki, bir ay önce Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan bütün engelli mevzuatını önerge yolu ile istedim. Cevap gelince yeni baştan temel bir kanun kitabı olarak yazacağız.

 Türkiye’de kanunlar, mağduriyetlerin önleyicisi olabiliyor mu?

Maalesef, ben bir kanun yapıcı olarak kanunun, toplumun ortak değişim isteği ile hazırlanmadıkça bir yaptırım gücü olduğuna inanmayanlardanım.

 Sahip olduklarından dolayı mutlu olmayan insanlara büyük bir başarı hikayesinin kahramanı olarak ne önerirsiniz?

Değiştiremeyeceğimiz şeyler için hayıflanmak yerine, gücümüzü değiştirebileceğimiz alanlara kaydırmalıyız. Hayat yeterince zor, bunu çaresi olmayan konularda kendi endişelerimizi de katarak daha ağırlaştırırsak sadece kendimizi tahrip ederiz.

“Eşim beni terk ederek dürüst davrandı ve işleri kolaylaştırdı”

 Yürüyüşünüze bakıyorlar mı?

Elbette, sıra dışı bir durum görüyormuş gibi davrananlar çoğunluktaydı ama ben toplumda bizlerin de var olduğuna alıştırmak için her zaman ortada oldum. Kadın dergilerinde giysi mankenliği yapmaktan çekinmedim. Bu konuda göz önünden çekilmemi isteyenlere, “Ne yapıyor yahu!” diyenlere hiç aldırmadım. Sanırım her türlü aşağılamaya karşı kendimi şeffafça ortaya koymam bazı kazanımlar sağladı.

 Zor günlerinizde eşinizin hayatınızdan çekilmesi sizde bir hasar yarattı mı?

Aslında ben onun çok dürüst davranarak işleri kolaylaştırdığını düşünüyorum. Son derece açık olarak bu ağır felaketi atlatamayacağını söyledi. Oyun yapsaydı, çok incitici olurdu.

 Sonrasında aşka, erkeklere bakışınız değişti mi?

Her insanın hali başkadır ve yeni birisidir. Ayrıca karşındakinin dürüstlüğüne içlenerek, gücenerek kendi başına gelmiş
bir durumu ona yıkmaya çalışmak bence kendi durumunla yüzleşmekten kaçınma anlamına gelir. Her birey kendi başına gelenle kendisi baş etmeli diye düşünüyorum.

 
Metin UYAR / Milliyet
16 Mart 2013