GÖZ GÖRE GÖRE LADESE GİDİYORUZ !
2004 yılında hayatımıza giren ve tüm uyarılarımıza rağmen geçen sekiz yılda beklenen hiçbir sonucu vermeyeceği belli olan hayvanları koruma yasası yine ”ben yaptım, oldu” anlayışıyla Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından hazırlanmış, sivil toplum örgütlerinin nerdeyse hiçbir önerisi dikkate alınmadan Başbakanlık vasıtasıyla parlamentoya sunulmuştur.
Web sitemizde de yapılması istenen değişiklik metninden görüleceği üzere mevcut tasarı büyük bir hayal kırıklığı olduğu gibi ; ülkemizin gerçeklerine, geleneklerine, yaşam ve kültür tarzına uymadığı görülecektir. Tasarı nerdeyse Batı tarzı , Anglo-Sakson kültürlü bir yaşam tarzının ürünü olduğu ve bu ülkelerden etkilenerek, bu ülkelerin telkinleriyle hazırlandığı sahipsiz hayvanlardan çok süs ve marka hayvanlarını teşvike açıktır.
Başından beri ısrarla vurguladığımız üzere bu ülkenin çevre yasaları ile hayvan hakları ile gönülden ilgilenen birçok doğru sivil toplum örgütü, bilim insanı, ekip ve saha çalışanları olduğu halde, devletin özellikle kendi birimlerinin yanlış uygulamalarının faturası hayvan dostlarımıza kesilmiştir. Bilinçsizce hayvan üretiminin ve ithalatının desteklendiği, hobi amaçlı hayvanat bahçelerinin düzenlenmesinin teşvik edildiği, kuduzla mücadelenin devletin ilgili organlarınca yapılmadığı, kısırlaştırmada taşeron firmaların kontrolsüzce cirit atmasına izin verildiği, yeterli bütçenin bir türlü uygulamada en son bakanlık olarak kabul edilen Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na tahsis edilmediği, bir ortamda bu yasanın mevcut halinin bile uygulanmasını beklemek zaten hayalcilik olurdu.
Hele yok etme ve öldürme üzerine kurgulu çalışan Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın devrede tutulması birçok ikili sorunu da bir arada tutup yetki kargaşasını öne çıkarmaya devam edeceği de görülmekte. Hayvan haklarından aslında tek bir bakanlığın mutlak olarak sorumlu olması gerekirken iki farklı bakanlığın zaten uygulamada birbirinden koordinasyonsuz çalışıyor olması, olası problemlerin de çözümsüzlüğü için temel oluşturmuş durumda.
Tüm bunlara rağmen HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu olarak yıllardır iyi niyetle gerek bakanlıklar, gerekse başbakanlık nezdinde, yazılı ve görsel medyayı, halkla ilişkiler çalışmalarını ve rol model dostlarımızı sıklıkla kullanarak, gerektiğinde bu konuda çalışan sivil toplum örgütlerini de eğiterek yasa teklifinin tüm siyasi partilerin desteğini alarak da geçmesini az da olsa ummuştuk.
Ancak maalesef dağıtılan umut yanında gerek hayvanat bahçelerinin açılmasının daha çok teşvik edilmesi, petshoplarda hayvan satımı ticaretine üstü kapalı onay verilmesi, hayvanların ancak işkence ile öldürüldüğünde sanığın adli para cezası ile cezalandırılması, gerekse doğal hayat ortamı adı altında büyük bahçeler yaratılarak hayvanların açlığa ve parçalanmaya teşvik edilmesi, hayvanların Türk geleneklerine uygun olarak ödül ve ikramiye olarak verilmesi, kat mülkiyeti yasasını bile aşarak evlerde beslenen hayvan sayısının zarar verip vermediğine bakılmaksızın müdahale edilmesi, yunus parklarının sonlandırılması ile ilgili tasarıda hiçbir madde olmaması, televizyonlarda ve radyolarda bu konularda ayrılan eğitim sürelerine hiç değinilmemesi, ‘tehlikeli hayvan ırkı’ diye bir kavramın peşinden gidilerek sahibi yerine suçsuz hayvana ceza verilmesi ve sahibinin yine es geçilmesi , hayvan dövüşlerine gözlerin kapatılması, bu konudaki internet yayınlarının görmezden gelinmesi, savcılara hayvanlara tecavüz halinde re’sen kovuşturma yetkisi verilmemesi , kariyer elde etmek için akademisyenlerin deney adı altında aynı araştırmayı onlarca kere yapması olan koşullu etik körlük gibi kavramlar göz ardı edilmiş, birçok maddeler ülke gerçeğine “güya uydurularak” bir bir sıralanmış gözükmektedir. Hayvanlara işkence edip ama öldürmeyip ve taksitle verilecek olası cüzi cezayı ödeyerek kurtulma seçeneği ise adeta “aferin oğlum yasası” olarak bizlere sunulmaktadır
Hâlbuki bilinçsiz hayvan seçerin yapmış olduğu yanlış hareketler ya da tehlikeli hayvan beslemeyi hobi olarak benimseyen kişilerin kamuoyundaki yanlış imajları tüm sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanları bir kalemde “hukuki” yoldan yok etmeye götürmektedir. Tehlikeli bir boğa ile masum pitbul arasındaki fark arasında bir ayırım yapılmadığı o kadar gerçek olmasına rağmen, yasa “ ev ve süs hayvanları” üzerine kurgulanarak parlamentodan geçmeyi beklemektedir. Kusurlu hayvan sahibi ödüllendirilmekte, olan hiçbir suçu olmayan canlara kesilmektedir.
Sahipsiz , kimsesiz hayvanların sokaklarda üremesi, kısırlaştırılmaması onların suçu değil görevini yapmayan devlet kurumlarının suçudur. Hayvanları acımasızca katleden kişileri cezalandırmamak; bu kişilerin aynı zamanda toplumda potansiyel suçlu olarak kadınlara, çocuklara, engellilere, yaşlıları da var saymayan güçlünün korunduğu bir topluma gidişattır.
Mağdur ve güçsüz olan yok olacak, güçlü olan yasalarla dahi korunmaya devam edecektir.Sonuç olarak kadınlara, çocuklara, engellilere, yaşlıları da var saymayan güçlünün korunduğu bir topluma gidişattır
Yüzyıllardan beri hayvanları ile yaşayan, onlara batılının baktığı gibi bir süs hayvanı olarak bakmayan Anadolu gerçeği görmezden gelinmiştir. Yunus parkları bir Anadolu gerçeği değildir. Hayvanlar üzerinden kumar oynatmak bizim ahlaki ve vicdani gerçeğimiz hiç değildir. Hayvan dövüşleri kutsal dinde kabul görmez. Süs hayvanlarının petshoplarda üretilmesi, ülkeye serbestçe girmesinin cezasının düşük olarak aracı distribütörleri teşvik edilmesi bizlerin kültüründe olan olgular değildir.
Bu kadar insan ölümünün yaşandığı , vicdanların tüm ölümlere ağladığı ülkemizde , hayvanların da ölümüne gerekçeli bir ortam hazırlayarak, Avrupa Birliğine girmek bu şekilde olacak ise biz FEDERASYON olarak ; yanındaki konu komşusunu tanımayan, yaşlı büyüklerini dahi düşkünler yurduna atan robotlaşmış Avrupalı’nın o modern yaşam anlayışını kabul etmedigimiz gibi hükümetin, hayvan hakları konusundaki bu yeni yasa tasarısını da kabul etmiyoruz.
HAYTAP HAYVAN HAKLARI FEDERASYONU YÖNETİM KURULU